Ne kadar zaman geçti internette bir şeyler yapmaya başlayalı hatırlamıyorum bile. Kendimi o kadar çok adamışım ki 0 ve 1'lere, belki de o yüzden bu iki rakamın birleşip oluşturduğu güzel şeyleri pek göremedim.

İşin dile dökülmüş hali bu elbette. Herkes blog'larında mutlu mesut yaşarken ben gözlerimi kapamış kodlarla, grafik programlarıyla uğraşıyor değildim elbette sadece. Bir web sitesi yaparken pekala başka bir güzel web sitesinin azılı kullanıcılarından biri olmak mümkün. Benim de kuruluşundan itibaren giriş butonunu aşındırdığım çeşitli siteler var. Hepsi farklı renkte, farklı fontlarda, farklı domain'lerde olsa da hepsinde aynı şeyi yapıyordum; yazmak.

Neden şimdiye kadar bir blog içinde sadece bana ait bir dünya yaratıp okuyanı ya da hiç okumayanı ile monitörlerin ardında gizli bir cemiyet yaratmadım bilmiyorum. Belki de üşendim. Bir aralar yazmaktan o kadar uzak kalmıştım ki, daha sonra kalemi defteri elime aldığımda ne yazacağımı bilemez olduğumu görmüştüm. Yazmaya ara vermeme sebep olanları düşündükçe şimdi daha iyi anlıyorum o zamanlar neyin bana engel olduğunu. Bazen yazmak istediklerin öylesine gürültülü oluyor ki, sadece kalemin kağıt üstündeki hışırtısı, sadece klavyenin tuşlarının tıkırtısı, sadece daktilonun demir çekiçlerinin birbirine sürttüğündeki acı çıngırtıları yetmez oluyor anlatmaya. Yazmadan söylemek gerekiyor kelimeleri. Yazmadan kelimeleştirmek söylenecekleri.

Şimdi tekrar eski sessizliğine döndü kelimelerim. Yazmadan söylediklerimi artık yazabiliyorum sayfalarca. Artık burada duracak rafa kaldırdığım cümlelerim, yazmadan söylediklerim, gelecekte söyleyeceklerim.