Bir insan ne kadar uzaklaşabilir ki insanlıktan? Hastalık bahanesi nereye kadar geçerli olabilir bazı olmaz olasıca şeyleri telafi etmede?

Dünyanın her yerinde onbinlerce çocuk belki de hayatları boyunca asla unutamayacakları çirkin şeylerle karşı karşıya geliyor. Global dejenerasyonun etkilerinden biri midir bilinmez ama ahlaki açıdan çok iyi yerlere gittiğimiz söylenemez. Tüm dünyada bir çivisi çıkmışlık hali mevcut bunu gözardı etmemiz olanaksız. Belki de iletişim teknolojileri geliştikçe insanların bedenleri birbirinden daha da uzaklaşıyor. Artık sayısal ortamlarda bağlantı kuran insanlar ruhlarını ve kimliklerini istedikleri gibi yöneterek olmadıkları kişiliklere bürünebiliyor. Peki ama o kirli, pis elleriyle körpecik bedenlere uzanan hasta yaratıklar neyin eseri? Kimler nasıl var ediyor onları? Kimler bir sektör haline getirdi çocukların cinsel istismarını?

Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de derin izler bırakan bir yaradır çocuk istismarı. Hatta o kadar göz önünde yaşanan örneklerine şahit olduk ki, daha geçtiğimiz aylarda yaşanan ve körpecik bir beden üstünden oynanan iğrenç siyasete hepimiz lanet okuduk. Nefret ettik pis suratıyla "dininin" arkasına geçip kirli ellerini ovuşturanlardan.

En az buna zemin hazırlayanlar kadar suçlu olduğumuzu düşünüyorum. Sadece bu konuda değil, tepki göstermeden, sesimizi duyurmaya çalışmadan, oturduğumuz yerden kınadığımız her konuda suçlu hissediyorum kendimi. O yüzden elimizden geldiğince çok kişi olup "bir şeyler yapılmalı" diyorum.


Beni Koruyun da işte bu "bir şeyler yapılmalı" diyenlerin oluşturduğu önemli bir girişim. Sitede çocuk istismarıyla ilgili bilmek isteyeceğiniz, çocuk psikolojisi ve yetişkinler için hazırlanmış yararlı bilgiler mevcut.

Doç. Dr. Ayten Erdoğan, Meral Günenç ve Alev Durmuşoğlu yönetimindeki benikoruyun.com sizin dedesteklerinizi bekliyor. Bu çirkinliği tamamen durdurmak mümkün olmayabilir ancak unutmayın, böylesine mide bulandırıcı bir gerçeğin bu boyutlarda olduğunu bilmeyen, bilse bile görmek istemeyen pek çok insan var.



paramarka.com labx'in melek yatırımcısıyla buluşturduğu güzel bir fikirden ortaya çıkmış. Projenin beyni olan Kübra Sönmez belki de pek çoğumuzun bir hayalini gerçekleştirip sıfırdan bir fabrika yaratmış: fikir fabrikası.

"Çalışan her şeyi çok seviyorum."

paramarka'nın ne güzel bir şey olduğunu başka bir yazımda anlatacağım ama şimdi paramarka'nın üye firmalarına sağladığı imkanlardan bahsedeceğim. Belki de kendileri pek farkında değil ama incelediğim kadarıyla burada çok büyük bir avantaja sahipler; fikir farklılığı.

Örneğin geçenlerde Mey İçki Grubu'nun yeni ürün gamı olan Cumartesi şarapları için bir yarışma açılmıştı. "Öküzgözlüm" ve "Şirazettin" adlı iki ürün için yapılan baskılı işler ve ambient çalışmalarını hayretle izledim. Onlarca çalışma var ve sanki hepsi farklı ajanslardan çıkmış gibi. Pekala, kabul ediyorum, siteye koyulan çalışmaların hepsi profesyonel olmasa bile profesyonellere fikir verebilecek kapasitedeydi. Hatta geçtiğimiz günlerde firma yarışmanın birincisini açıkladı. Puanlarla birinci seçilenler ve firmanın seçtiği çalışmaların sahipleri para ödülü kazandılar. İşin en güzel yanı da firmaların bu çalışmalar için muhtemelen bir ajansa yapacakları ödemenin çok daha azını yapmaları.

Aslında bu işte "win-win" protokolü varmış gibi görünse de bana kalırsa gerçek kazanan markalar oluyor. Sadece bir lansman çalışması ya da standart ads gibi değil viral'i kendinden hazır çalışmalar kazanıyorlar. İnternet ortamında freelance çalışan pek çok tasarımcı ve yaratıcı ekip elemanı konulan "havuç" sayesinde profesyonel işlerle markalara düşündüklerinden çok daha fazla yardımcı oluyor. Sonuç olarak herkes kazanıyor ya, biz ona bakalım.



Sevdiğiniz bir siteye giriş yapmaya çalışırken monitörü eliyle kapatmaya çalışan biri olsaydı yanınızda... Ya da seyrettiğiniz bir filmin en heyecanlı sahnesinde televizyonun önüne geçen biri? En sevdiğiniz kitabın okunmamış sayfalarını yırtan birine ne tepki gösterirdiniz?

Elimizden çok fazla hak alınıyor bu ülkede. Tamam ayaklarımızda prangalarla dolaşan zincirlenmiş forsalar da değiliz ama yine de tepkimizi göstermemiz gerekiyor. Dış dünyaya açılan en önemli pencerelerimizen biri olan internetin sansürlenmesine karşı çok güzel hareketler var bu aralar. Güzel gerillalarla bu hareketler bir "harekata" dönüştü. Tepkinin büyüklüğü etkinin süresini kısaltacaktır. O yüzden herkesin, bütün site sahiplerinin ve duyarlı her internet kullanıcısının katılması gereken bu hareketi desteklemenin yerinde bir davranış olduğunu düşünüyorum.

Sizi bilmem ama sansür bence Atatürk'ün en büyük hedeflerinden birinin de önündeki en büyük duvarlardan biri. Her zaman teknolojik gelişmelerin ve medeniyetin takip edilmesini, her zaman fikri hür vicdanı hür bir gençliğin yetişmesini arzu eden "büyük düşünür" Atatürk'ün vasiyetine sahip çıkmalıyız.

SansüreSansür.org


İnternet sayesinde dünyanın bir ucundan gelen sanat parıltılarına çok rahatlıkla bakabiliyoruz artık. Ülke sınırları içerisinde yayınlanan basılı işlerin dışında pek fazla imkanımız olmuyordu değişik mecra ve teknikleri görmek için. İnternet sağ olsun artık adını bile bilmediğimiz sanatçıları binlerce kilometre öteden takip edebiliyoruz.

Türkiye'de çok büyük bir potansiyel var. Ama ne yazık ki geçim kaygısına endeksli olan şartlar sebebiyle yaratılan işlerin bu potansiyeli tamamıyla yansıtmadığına inanıyorum. Rahatsız olduğum bir durum da yaratıcılık denen o nadir ve değerli kavramın firmaların bütçeleriyle şekillendirilmesi.

Jonathan Yuen Singapurlu. Nike ve Nokia gibi büyük markaların da bulunduğu etkileyici bir referans listesi var. Yuen herhangi bir ajansa bağlı değil. Bütün işlerini serbest çalışma olarak yapıp satışlarını kendi gerçekleştirmiş. Markaların ayrılmış bütçelerine göre değil, kendi tarzına göre tasarladığı ürünler, masaüstü çalışmalar, animasyonlar, grafikler ya da illustrasyonlar Jonathan Yuen'in adını marka yapabilmesinde en büyük etkendir.

Yuen'in sitesinden yaptığı işlere bakarak pek çoğumuzun serbest çalışma fikirlerini hayata geçirmek için cesaret bulabileceğini söylemem gerekiyor.

Bu arada siteye girer girmez farklı bir tarzla karşılaşacaksınız, şaşırmayın. Jonathan Yuen siteyi kendisi tasarlamış ve kodlamış. Hatta kendi söylediğine göre hayatında yaptığı ilk ve tek web sitesiymiş jonathanyuen.com. Ben web tasarımcısı değilim diyor. Peki ama öyleyse buralarda bir yerlerde ben web tasarımcısıyım diyenler ne yapıyor? Böylesine güzel bir şey göremememizin sebebi de bütçe mi?

Ben bigumigu.com'un en fanatik kullanıcılarından biriyim. İşin aslı bigu ekibinin yarattığı o sıcak ortamın sıkı takipçisiyim.

Aygül Öndeş Pembecioğlu (viki) ve Yalçın Pembecioğlu (settar) çiftinin yarattığı bigumigu ve Hint Kumaşı için sanırım herkesin ortak fikri budur. Maşaallah diyorum onları her gördüğümde. Henüz yüz yüze konuşup fiilen tanışma fırsatı bulamamış olsak da bu çok uzak değil.

Coraline'ın biz bize gösteriminde bigumigu ekibiyle ilk defa bir araya geleceğim. Yıllar önce, sözlüklerin ilk zamanlarında düzenlenen zirvelere giderken hissettiğim o acemi yabancılık heyecanını yine hissediyorum.

Türkiye'de sanatın nabzını tutup bu denli güncel durabilen 2 sitenin yaratıcılarıyla daha doğrusu yaşayan bu projelerin DNA'larıyla tanışacağım için mutluyum.